A. Zafer Ergün z_ergun@hotmail.com
21/02/2011 LOÇ Faaliyeti 19-21 Kasım tarihlerinde Budak’ın (Bursa Dağcılık ve Doğa Sporları İhtisas Kulübü ) düzenlemiş olduğu LOÇ(Latif Osman Çıkıgil’i Anma Yürüyüşü) faaliyetine BANDAK olarak dört kişi ile katıldık. Faaliyet oldukça kapsamlı olarak planlanmıştı.1. gün Türkiye’nin ve dünyanın sayılı dağcılarından biri olan Tunç Fındık’ın sunusu, geri kalan iki gün ise Uludağ Transı vardı. 1.Gün: Bir dağcı gözüyle dergimizin bu sayısında bu faaliyetin ayrıntılarını okuyucularımızla paylaşmak istiyorum. Her zamanki gibi katılacağımız faaliyet öncesi sıkı bir hazırlık süreci var . Çünkü üç günlük bir etkinliğe katılacağız. Dağda kampta yapacağımız için birçok ayrıntıyı düşünmek zorundayız. Ama aynı zamanda bu kamp yükünü taşıyacağımız için en az ağırlıkta olmalı. Tabiî ki bu konu birbirnine tezat bir konu , hem dağda rahat edeceğiz hem de en az malzemeyle yüyüyeceğiz. Hani bunu dengelemek oldukça zor. Neyse birkaç saatte çadırımızı , uyku tulumumuzu , matımızı, yiyeceğimizi, bizi soğuktan koruyacak giysilerimizi sırt çantalarımıza yerleştirdik. Bir eksiklik kalmadığına karar verdiğimizde sırt çantalarımızın ağırlığı 15-20 kg olmuştu ve biz bu çanta ile 25-30 km yol yürüyecektik. Çantalarımızı arabaya yerleştirdikten sonra Bursa’ya doğru yola çıktık. Bursa’da toplanma yeri olarak Merinos Parkı seçilmişti. Şehrin tam ortasında harika bir yeşil alandı burası. Burada BUDAK’lı arkadaşlar tarafından dostça karşılandık ve çadır bölgesi olarak ayrılan yere çadırlarımızı kurduk. Enteresan bir duyguydu, çadırları kurduğumuz yerin tam karşısında, 50 m ilerisinde Bursa’nın meşhur otellerinden birisi vardı. Ama iddia ediyorum bizim çadırlarımız bu dört yıldızlı otelden çok daha rahattı. Özenle yetiştirilmiş çimlerin üzerinde ve bizim gökyüzünde yıldızlarımız sayılmayacak kadar çoktu. Buradan Tunç Fındık’ın sunusunu izlemek üzere yine özenle seçilmiş çok güzel restore edilmiş Ördekli Kültür Merkezine geçtik. Tunç’un muhteşem Makalu ve Lotse tırmanış sunuları bütün dağcılar için bir ders niteliğindeydi. Bu sunudan hepimiz büyük zevk aldık. Sonrasında bu dağcı arkadaşımızla tanışıp fotoğraf çektirme şansı da bulduk. Daha sonra tekrar çadırlarımızın bulunduğu parka gelerek ev sahibi kulübün ikramı olan akşam yemeğinde karınlarımızı bir güzel doyurduk. Birkaç saatlik serbest zamandan sonra herkes bol yıldızlı çadırlarında uyumaya çekildi. 2.Gün: Dağcılar için gün erken başlar. Bizde sabahleyin erkenden kalkarak, önce kahvaltı ettik ardından çantalarımızı tekrar yerleştirerek otobüslerin gelmesini beklemeye başladık. Otobüsler tam planlana saatte 09:00’da bizleri alarak Uludağ Oteller Bölgesine doğru yola koyuldu. Bir saatlik yolculuktan sonra oteller bölgesine yani işin zor kısmının başladığı yere geldik. Burada Gençlik Spor müdürlüğüne bağlı sosyal tesisin önünde toplanarak son hazırlıklarımızı yaptık. Rotamız Gençlik Sporun önünden hareket ederek eski jip yolunu takip ederek önce küçük zirvenin altına, oradan büyük zirveye, en sonda kampımızı kuracağımız Kilimli göle ulaşmaktı. Buraya ulaşmak için ayrılan zaman yaklaşık beş saatti. Gayet güzel bir havada yürüyüşümüz başladı. Bu sene bizim şansımız mıydı yoksa şanssızlığımız mıydı bilemiyorum ama dağda hiç kar yoktu. Başladığımız ilk kilometrelerden itibaren Alp ve ben çantalarımızın azizliğine uğramaya başlamıştık. Ergonomik yapısı iyi olmayan çantalar ikimizi de zorlamaya başlamıştı ama yapacakta bir şey yoktu. Yola çıkmıştık ve artık bundan geriye dönüşte yoktu. Küçük zirve altına geldiğimizde BANDAK ekibi olarak kısa bir durum değerlendirmesi yaptık. Burada Mustafa Abi ve Ayfer’in zirveye oradan Kilimli göle Alp ve Zafer’in de zirveye çıkmadan direk Kilimli göle gitmesine karar verdik. Tabii ki bu kararı vermemizde Alp ve benim canımıza okuyan çantaların çok büyük rolü vardı. Gerçi daha önce ikimizde defalarca büyük zirveye çıkmıştık ama bir kez daha çıkmanın da bir zararı olmazdı hani. Tekrar yola koyularak yürümeye başladık. Moladan sonrada iki saat kadar yürüyerek geceyi geçireceğimiz Kilimli gölün yanına gelmeyi başardık. Geldiğimizde artık neredeyse güneş batmak üzereydi. Hemen kendimize geceyi geçirmek için çadır kurmaya müsait bir yer bularak buraya çadırımızı kurduk. Çadırımızı kurduğumuz yerin manzarasını herhalde kelimelerle anlatmak çok zor olur ve ben burayı sadece muhteşem sözcüğüyle özetleyebilirim. Biz dağcıların en önemli avantajlarından birisi birçok insanın ancak hayal edebilecekleri yerlere gidip bu güzellikleri doyasıya yaşamak oluyor. Bu güzellikler bizlere çektiğimiz sıkıntıları zorlukları o anda unutturuveriyor. Çadırımızı kurduğumuzda havada artık epeyce soğumuştu. Sonuçta deniz seviyesinden 2300 m yüksekteydik. Kar olmasa da sıcaklık 2-3 dereceye düşmüştü. Zirveye giden arkadaşlar da bizden bir saat kadar sonra kamp yerine ulaştılar. Artık Türkiye’nin dört bir yanından gelen dağcılar bir arada bu güzelliğin tadını çıkarıyorduk. Yemek, çay, sohbet derken zorlu geçen bir günün sonuna gelmiştik. Ertesi güne enerji toplamak amacıyla iyi bir uyku çekmek lazımdı ve herkes çadırlarına çekilerek soğuğa rağmen güzel bir uyku çekerek dinlendik. 3. Gün: Sabah kalkış yine erkendi. Saat 06:00’da kalkarak kahvaltı edip hazırlıklarımızı tamamladık. 2300 metrede sabah oldukça ayazdı. Ama donanımımız zaten bu soğuk havaya uygun olduğu için pek sıkıntı olmadı. Saat 08:00 ‘da dönüş için yürümeye başladık. Bu sefer rotamız Saitabat Köyü idi. Takriben dönüş yolculuğumuzda beş saat sürmesi planlanmıştı. Rehberlerimiz önde biz arkada iki saat kadar yürüdükten sonra Uludağ’ın kuzey yüzünden ormanların içine girdik. Bundan sonrası biraz daha estetik olarak güzeldi. Çünkü çam ormanlarının içine girmiştik. Bu manzaranın tadını çıkararak yürümeye devam ederken, sürekli aşağı doğru indiğimizden dolayı benim sağ dizim yine problem yaratmaya başlamıştı. Saitabat’a az kalmıştı ama sıkıntım gitgide artıyordu. Neyse ki o sırada köye doğru inen bir odun traktörü imdadıma yetişti. Yolun son 4-5 km’sini traktör römorkunun üzerinde tamamlamak zorunda kaldım. Diğer arkadaşlar da benden yarım saat kadar sonra köye ulaştılar. Burada Bursa Kent Konseyinin bize öğle yemeği ikramı vardı. İyice acıkan karınlarımızı da bir güzel doyurduk. Evet zorlu ama bir o kadarda güzel bir faaliyetin daha sonuna gelmiştik. BUDAK Başkanı Ali İştem’in katılımcılara katılım belgelerini verdikten sonra otobüslerle Bursa’ya döndük. Son olarak Bandırma’da bu yazıyı okuyan yerel yöneticilerimize de bir mesajımız var. Sayın yöneticilerimiz; Bursa’nın Uludağ’ı varsa bizim de onu aratmayacak kadar güzel Kapıdağ’ımız var. Eğer BANDAK olarak bizlere biraz destek verebilirseniz Kapıdağ’ı ve Bandırma’yı Türkiye’de ki bütün dağcılarımıza tanıtabilmek mümkün. Sanırım böyle bir reklamında bir zararı olmaz. Bu duygu ve düşüncelerle bir başka sayıda buluşmak üzere diyor, tüm okuyucularımıza saygılar sunuyoruz. BANDAK Adına A.Zafer Ergün
|